2 Aralık 2012 Pazar

kırmızı şeytanlara selam olsun


Manchester United… Bir nevi bana futbolu sevdiren takım. Kalede Schmickael vardı o zamanlar orta alanda ise şimdiki veteran Scholes ve sol kanatta hızına yetişmenin yürek istediği Ryan Giggs. 1999 yılındaki unutulmaz Bayern Munih şampiyonlar ligi finalinde 90. Dakikada gelen beraberlik golünün hemen akabinde gelen galibiyet golüyle sevinişimi hala unutamıyorum. Takvimler 4 Mayıs 2001'i gösterdiğinde o zaman bendeniz 7. Yaşımı kutlarken dayımın aldığı “sharp” sponsorlu Manchester formasının beni ne kadar mutlu ettiği de hala çıkmıyor aklımdan.
İşte bu takım bizim evimize geldi. Arena’ya… Benim bu maça gitmem gerekiyordu zira şeytanlar bizim cehennemimize gelmişken benim de bir hoşgeldiniz demem yakışırdı. Sonuçta bizde adettir misafir geldi mi bir hoş geldin diyeceksin hele hele bu misafir Manchester united ise yanında oturmak farzdır.
Tribünlere ilk ayak bastığımda gördüğüm ilk manzara herkes gergindi. Gerilim hat safhada karşıda güçlü bir rakip var ve alınması gereken kritik bir üç puan var. Stattaki televizyona konuk taraftar yansıtıldığında yapılan ıslıklamalar ve bağırışlar da nefretin bir sembolüydü adeta. Maçın ilk düdüğü çaldıktan sonra artık durmak yoktu destek vermek gerekiyordu aslanlara.
Başlama vuruşuyla gelen üçlü tüyleri diken diken etmişti bile. Manchesterlı genç yetenekler nerden düştük buraya dercesine düşüne dursun biz de iyi oynuyorduk bir geliyoruz dışarı iki geliyoruz dışarı. Meşin yuvarlak ne zaman Unitedlının ayağına değse kulakları sağır eden uğultu ve ıslıklar onları bocalatmaya yetiyordu. Oyun güzeldi ama bize asıl lazım olan şey, gol daha sahneye çıkmamıştı maalesef. Şeytanlar her korner kullanışında gergin bakışlar topun süzülüşünü izlerken o direkten dönen kafa vuruşu belki de aslanlar için işaret olmuştu. İlk yarıda kimse fileleri havalandıramamış ve soyunma odasına eşitlikle gidilmişti.
İkinci yarı başladığında artık ilk yarı bağırmaktan patlamaya yüz tutmuş boğazlarla desteğe devam edilmeye çalışılıyordu ancak bir yere kadar. Taraftarı ateşleyici bir olay lazımdı ve nitekim bunu en iyi yapabilecek kişi, Melo, sahneye çıktı. Lindegaard onun kafa vuruşunu çıkarsa da Melo bizim tribüne adeta “bağırmaya hazırlanın gol geliyor” dercesine baktı coşturdu. Takip eden kornerde ise meşin yuvarlak lindegaard’ın savunduğu fileleri havalandırmıştı. O sevinci görüp yaşamanız lazım. Kelimelerle ifadesi öylesine zor ki… Atmosferin tavan yaptığı an. Kral sahne almıştı yine ve beklediğimiz o golü kafasıyla göndermişti.
Golden itibaren gerilim azalacağına 3 e 5 e katlandı. Zira bunu bir de koruması vardı. Karşıda genç bir kadro olsa da yetenek olarak en üst seviyedeki adamlarla karşı karşıyasınız. Geçen 5 dakika bize 20 dakika gibi geliyor ve artık şu maç bitse de Nevizade Gecelerini patlatsak diye saniye sayıyorduk adeta.
Ve bitiş düdüğü çaldığında yaşanan sevinç takımın çağırılışı marşlar şarkılar… İnanılmazdı. O gün orada bağırmaktan hala boğazlarım iyileşmedi ve öksürüyorum ama…
Kimin umrundaki varsın 1 ay sürsün o atmosferi görüp yaşamak, üstüne bir de şeytana pabucunu ters giydirip evine göndermenin verdiği haz inanılmazdı…
Teşekkürler aslanlar.