11 Mart 2014 Salı

Çocuk...

-Berkin oğluum yemeği hazırladım ekmeğimiz kalmamış gidip alıver şuradaki bakkaldan hadi bakayım
- Tamam anne. Babaa para verir misin ekmek almaya gideceğim.
- Al oğlum. Çok geç kalma arkadaşlarına takılmadan dön acıktık hepimiz bak seni bekliyoruz. 
- Tamam baba merak etme hemen dönerim ben.
...

15 yaşında bir delikanlı. Ekmek almaya gidiyor. Kim bilir ekmek almaya giderken neler düşünüyor... Belki biraz sonra yemeyi düşündüğü yemeği, belki sevdiği kızı, belki arkadaşlarıyla yaptığı maçta o "direk üstü" denen topun kesinlikle gol olduğunu ve haklarının yendiğini. Bunlardan birisi, bir kaçı belki de hepsi geçerken bu çocuğun aklından sanki "düşünme" dercesine oradan biri bir kapsül atıyor ve bir günahsız insanın daha hayatı kararıyor bir ailenin daha ortasına büyük bir ateş düşüyor.

Bir fidan gitti.
Bir çocuğun hayalleri gitti.
Tertemiz bir yürek gitti.
Bir ailenin daha dünyası kapkara oldu...
Belki de geleceğin büyük adamı gitti, ama her şeyden öte...

Bir can daha gitti.

Vicdan yok belli de bu işin vebali ne olacak usta onu nasıl halledeceksin sen?








8 Mart 2014 Cumartesi

Problem, sindirme, çözüm

Öyle bir an geliyor ki...  Zamanında küçük sorunlara yol açan, hep geri plana itilip görmemezlikten gelinmek istenen eksiklikler ve problemler bir gün karar verip adeta başkaldırıyor insanın kendisine. Hepsi birden güç birliği yapıp bir anda insanın gözünün içine giriveriyor. Ve bunlar kendi yol yordamlarını da kendileri belirliyorlar aksi gibi. Hiç olmaması gereken yerde çıkıyorlar bazen, bazen hadi yine iyi niyetli oluyorlar ama genelde hiç istenmeyecek anda istenmeyecek şekilde “selam” diyerek o anı berbat edebiliyorlar.
O anda, tüm sorunlarıyla aniden yüzleştiğinde insan... Belki de en zor anlardan biri oluyor yaşamak için. Kendini tanıyamamak ve kendine olan saygıyı sorgulamak. “Bunlar da mı varmış bende?” sorularının üzerine tüm hayatını düşünmeye başlıyor insan... Bakıyor geçmişe her ana... Çok küçük sorunlarını düşünüyor ve çok alakasız yerlerden bağlantılar kuruveriyor. “Evet vardı. Aslında hep vardı ama hep geri plana itildiler ezildiler.” Nasıl ki bir toplum içinde ezilen bir grup bir gün dayanamayıp isyan ederek devletin işlerini alt üst edip düzeni bozabilirse, insanın kendi sorunları da eğer uzun süre geri plana atılırlarsa bir gün güç birliği yapıp gün yüzüne çıkarak bütün fiziksel ve mental düzenini alt üst edebilirler. Nasıl ki ezilen kesim haklarını geri istiyorsa geri plana atılan duygular da fark edilip çözülmek isterler.
Çözüm aşaması ise bu işin belki de en kolay yanı. Asıl mesele bunları bakıp da görebilmekte... Gerçekten kökten bunları çözmek için adım atılacaksa, yüzeysel çözümler istenmiyorsa, bir kere kabul etmek çok önemli. Tabi bu arada bunları kabul ederken insan benliğine olan özsaygısını yitirme noktasına gelebiliyor. Çok ince bir çizgidir kendisi. Geçildiği takdirde... Yaşam çok zor bir hal alıverir aman diyelim. Özsaygıyı yitirmeden problemleri kabul etmek, benimsemek, bunları sindirmek... Sindirmek zor bölüm dostlar. Çünkü onlara bir kere yüz verdiniz mi. Tamam ya biz buna yüklenelim biraz hazır bizi çözmeye uğraşırken koparabildiğimiz kârdır. Yardır usta... Sindirme aşamasında insan mental olarak çok sağlam olmalı. Çünkü bu nankör problemler size sürekli neden oldukları sonuçları söyleyeceklerdir ve sizi pişmanlığa iteceklerdir. Hep pişman olmanızı isterler... Eskisi gibi gülmenizi, neşeli olmanızı istemezler. Paranoya yapmanızı isterler sizi delirmeye sürükleyebilirler. Dikkatli olmak lazım.
Sindirme aşamasını nasıl başarılı olarak tamamlayacağız? Bunu öngörmek zor aslında ancak bir şekilde anlaşılır. Mesela insan bir gün aynaya baktığında değiştiğini kendi gözleriyle görüverir. Çünkü olayın başında “hepsi benim eksik yönlerim yüzündendi” diye kendine yüklenen kişi bazı ayrımları yapma noktasına gelmiştir. Kişinin eksik yönleri, büyük ve küçük sonuçlara yol açan bu problemler, durduk yere gün yüzüne çıkmamıştır zira. Onları tetikleyen unsurlar vardır şüphesiz. Bu tetikleyen unsurları çözmek mümkün olmayabilir. Ama unsurların varlığını bilmek insanda var olan kontrol sisteminin tadilata girmesine yol açar. Bu farkındalık insanın erişebildiği en güzel nokta bile olabilir. Bu farkındalığı muhafaza etmek bu noktadan sonra bir nebze zor olabilir ancak o da bir sindirme işlemi kadar zor değildir artık.
Farkındalık daim olmaya başladığında çözümün kendiliğinden gelmeye başladığını gören insan belki de uzun zamandır aradığı, özlediği huzuru buluverir. Huzur yanında yancı olarak mutluluğu da getirir. İnsan kendisiyle barışık olur. Kendine kendisini kanıtlar.  Artık “Ezilenler” haklarını almışlardır ve “devlet” düzeni yeniden sağlanmıştır. İç savaşın eşiğinden dönülmüş, dibe vurulmuş ama çok daha yukarı çıkılmıştır.

Hayatta kritik virajlar vardır.  Bazen bu virajların sayısı fazladır insan yorulur. Bazen azdır ama ama kritik virajlar çok keskindir. Yine zorlar... Bazen kaza yapılır. Araba hurdaya çıksa da adam içinden burnu bile kanamadan çıkar ya.. Bu andan sonra “bir daha araba kullanmam tövbe” demektense “buraya bundan sonra 160 ile değil de 90 ile gireceğim” demek olayın sindirilmiş halidir. Ve çözüm de üretilmiştir... 

2 Aralık 2012 Pazar

kırmızı şeytanlara selam olsun


Manchester United… Bir nevi bana futbolu sevdiren takım. Kalede Schmickael vardı o zamanlar orta alanda ise şimdiki veteran Scholes ve sol kanatta hızına yetişmenin yürek istediği Ryan Giggs. 1999 yılındaki unutulmaz Bayern Munih şampiyonlar ligi finalinde 90. Dakikada gelen beraberlik golünün hemen akabinde gelen galibiyet golüyle sevinişimi hala unutamıyorum. Takvimler 4 Mayıs 2001'i gösterdiğinde o zaman bendeniz 7. Yaşımı kutlarken dayımın aldığı “sharp” sponsorlu Manchester formasının beni ne kadar mutlu ettiği de hala çıkmıyor aklımdan.
İşte bu takım bizim evimize geldi. Arena’ya… Benim bu maça gitmem gerekiyordu zira şeytanlar bizim cehennemimize gelmişken benim de bir hoşgeldiniz demem yakışırdı. Sonuçta bizde adettir misafir geldi mi bir hoş geldin diyeceksin hele hele bu misafir Manchester united ise yanında oturmak farzdır.
Tribünlere ilk ayak bastığımda gördüğüm ilk manzara herkes gergindi. Gerilim hat safhada karşıda güçlü bir rakip var ve alınması gereken kritik bir üç puan var. Stattaki televizyona konuk taraftar yansıtıldığında yapılan ıslıklamalar ve bağırışlar da nefretin bir sembolüydü adeta. Maçın ilk düdüğü çaldıktan sonra artık durmak yoktu destek vermek gerekiyordu aslanlara.
Başlama vuruşuyla gelen üçlü tüyleri diken diken etmişti bile. Manchesterlı genç yetenekler nerden düştük buraya dercesine düşüne dursun biz de iyi oynuyorduk bir geliyoruz dışarı iki geliyoruz dışarı. Meşin yuvarlak ne zaman Unitedlının ayağına değse kulakları sağır eden uğultu ve ıslıklar onları bocalatmaya yetiyordu. Oyun güzeldi ama bize asıl lazım olan şey, gol daha sahneye çıkmamıştı maalesef. Şeytanlar her korner kullanışında gergin bakışlar topun süzülüşünü izlerken o direkten dönen kafa vuruşu belki de aslanlar için işaret olmuştu. İlk yarıda kimse fileleri havalandıramamış ve soyunma odasına eşitlikle gidilmişti.
İkinci yarı başladığında artık ilk yarı bağırmaktan patlamaya yüz tutmuş boğazlarla desteğe devam edilmeye çalışılıyordu ancak bir yere kadar. Taraftarı ateşleyici bir olay lazımdı ve nitekim bunu en iyi yapabilecek kişi, Melo, sahneye çıktı. Lindegaard onun kafa vuruşunu çıkarsa da Melo bizim tribüne adeta “bağırmaya hazırlanın gol geliyor” dercesine baktı coşturdu. Takip eden kornerde ise meşin yuvarlak lindegaard’ın savunduğu fileleri havalandırmıştı. O sevinci görüp yaşamanız lazım. Kelimelerle ifadesi öylesine zor ki… Atmosferin tavan yaptığı an. Kral sahne almıştı yine ve beklediğimiz o golü kafasıyla göndermişti.
Golden itibaren gerilim azalacağına 3 e 5 e katlandı. Zira bunu bir de koruması vardı. Karşıda genç bir kadro olsa da yetenek olarak en üst seviyedeki adamlarla karşı karşıyasınız. Geçen 5 dakika bize 20 dakika gibi geliyor ve artık şu maç bitse de Nevizade Gecelerini patlatsak diye saniye sayıyorduk adeta.
Ve bitiş düdüğü çaldığında yaşanan sevinç takımın çağırılışı marşlar şarkılar… İnanılmazdı. O gün orada bağırmaktan hala boğazlarım iyileşmedi ve öksürüyorum ama…
Kimin umrundaki varsın 1 ay sürsün o atmosferi görüp yaşamak, üstüne bir de şeytana pabucunu ters giydirip evine göndermenin verdiği haz inanılmazdı…
Teşekkürler aslanlar.